22 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir Duyarlılık Öyküsü: Barışın Anneleri


Barış Anneleri İnisiyatifi.

Kürt sorunu yıllarımızı aldı götürdü bizden. Sadece yıllar da değil, ülkenin geleceği olacak genç beyinleri de. Hem askerlerden hem de Kürt PKK’lılardan bahsediyorum gelecek olarak. 80’li ve 90’lı yıllara baktığımızda bu sorunun çözülmesi o kadar zordu ki. Kürt demek bile suç teşkil ediyordu. Ancak Türkiye yıllar geçtikçe bir gelişim süreciyle birlikte Kürt demeyi öğrendi, Kürtçe televizyonu açtı, meclisteki Kürt temsilcileri artık rahatça konuşabildi. Tabi meclis dışındaki Kürt temsilcilerin de konuşamayıp, hapishanede yatmasını da göz ardı edemeyiz. Ama yine de yıllardır savaşla bitirilmeye çalışılan bu sorun, yavaş yavaş bir gelişmeyle farklı boyutlar kazanmaya başladı.

Barış Anneleri canlı kalkan olarak hala sınır bölgesinde.
Burada sadece devlet veya sadece PKK yanlış yaptı, onlar çözümü sağlatmadı demek kendine düşen görevleri yapmayıp suçu başkasına atmaktan başka bir şey değildir. Bugüne kadar hem devlet hem de PKK büyük hatalara düşmüştür. Devlet faili meçhul cinayetlerle, Kürtleri topraklarından sürerek, Kürt aydınlarını tutuklayarak ve susturarak, Kürt kadınlarını ve gençlerini kurşuna dizerek bu hataya düşmemiş midir? Çözümün yolu silah mıdır? Eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın’ın itirafları devletimizin hatalarını bize daha çok açıklıyor. Aynı şekilde PKK da sorunun çözümünün askerin ölmesiyle olacağını düşünmüş, oysaki devletimiz “Vatan sağolsun” cümlesiyle kendi suçunu örtbas edip, bu büyük acılarla kendi halkını yalnız bırakmıştır. Ayrıca da Ekim 2010’da yapılan bir röportajdan bahsetmek istiyorum. Ertuğrul Mavioğlu’na konuşan Murat Karayılan aynen şu cümleleri sarf etmiştir: Devlet bizi yenemeyecek ama biz de devleti yenemeyeceğimizi artık anladık.” Yani bu savaşın bir galibi olamayacağını bize söylüyor. Oysaki hala bu savaş devam ediyor. Gazetelerimiz sağolsun bize savaşın sona ermesi gerektiğini söylemek yerine birilerini vatan haini, katil ilan ediyor. Savaşın diliyle konuşuyor yani. Yıllardır yapılan savaşın, sınır ötesi operasyonların bir işe yaramadığını her nedense yazamıyor. Ama bu ortamda bile güzel şeyler olmuyor değil. Örneğin; Barış Anneleri İnisiyatifi.

Beyaz tülbent bırakarak operasyonların bitmesini istediler.
Çocuklarını, kocalarını kaybetmiş ve bu savaşta en çok ağlamış olan Kürt anneleri hem PKK’nın hem devletin bu operasyonları durdurması için sıfır noktasına yani sınıra gidip, bize barışın ne olduğunu hatırlatmıştır. Bu ülke toprakları üzerinde yaşayan halkların kadınlarının ne kadar cesur ve özel olduğunu bize hatırlatan hikâyelere bir yenisi daha eklendi sayelerinde. Size açıklamalarından birkaç cümleyi aktarmak istiyorum bu noktada: “Biz savaş istemiyoruz. Biz burada asker annelerine de sesleniyoruz; gelsinler bizimle birlikte olsunlar. Ne bir asker annesi ne de bir gerilla annesi ağlamasın artık. Asker de bizim çocuğumuz, dağdaki insanlar da bizim çocuğumuz. Bu mübarek ramazan ayında bu kadar Müslüman öldürülüyor. Bu kadar asker öldürülüyor. Başbakan bu savaşı durdursun artık.Ayrıca da Çukurca’da 8 askerin ve 1 korucunun öldüğü yerde de şu açıklamayı yaptılar: “Biz Kürt anneleri olarak bombaların patladığı yerdeyiz. Keşke askerlerin yerine bizim cesetlerimiz burada olsaydı. Sayın Başbakanıma sesleniyorum; annelerin gözyaşlarını dindir. Gel bu kanı durdur. Hem bu saldırıyı hem de TSK’nın Kuzey Irak’taki kamplara yaptığı hava harekâtını kınıyoruz.” ve Eskiden aşiretler arasında kavga çıktığında kadınların beyaz başörtülerini önlerine attıklarında kavgalar dururdu. Biz de beyaz tülbentlerimizi Başbakan Erdoğan’ın önüne atıyoruz. Artık bu kan bir an önce bitmeli, tüm anneler artık ağlamamalı.”
  
Son cümleden başlamak gerekirse başörtüsünün atılması özellikle doğu bölgesinde kavgaların, savaşların bitmesi için son sözdür. Kadın isterse o anda bu kavgayı bitirebilir. Kocalarının, çocuklarının anlaşamadığı bir ortamda anneler son sözü söyleme hakkını çok güzelce bir şekilde kullanıyorlar. Eğer asker anneleri de bu duyarlılıkla ve milliyetçilik söyleminden uzaklaşırlarsa erkeklerin oluşturamadığı bir barışı gözü yaşlı annelerimiz bize sağlayacaktır.

Bu noktada hem devletin hem de PKK’nın yapması gereken birçok şey var aslında. Devletin operasyonları durdurması, Kürt aydınlarını düşündükleri için tutuklamak yerine serbest bırakması, konuşmaya başlaması gerekir. Aynı şekilde PKK’nın da geri plana çekilip, BDP’nin barış için daha ön planda olması gerekiyor. Tabi bunun için PKK’nın ateşkes edip, devletin de BDP’yi sorunun çözümü için muhatap alması gerekiyor. Yoksa ramazan ayının bitmesiyle başlayacak kara operasyonlarıyla ve özel harekâtçı polislerin eline ağır silahlar ve zırhlı araçların verilmesiyle birlikte daha çok askerin ve PKK’lı Kürt gençlerinin ölmesine neden olunacaktır. Bunun yanında Kürt kelimesinin, Kürtlerin, Kürtçenin hem devletçe hem de medyaca baskıya uğraması kaçınılmaz olacaktır bu yanlış devlet politikalarıyla. Onun için bu kadar yürekli ve barışın diliyle konuşacak barışın annelerine, çocuklarına, kocalarına yani tek bir terimde toplamak gerekirse Barışın İnsanlarına çok ihtiyacımız var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder