6 Aralık 2011 Salı

ADALET BUNUN NERESİNDE?**

Televizyonlarda bir ülkenin başbakanı Erdal Eren'e, Necdet Adalı'ya ağlarken, siz ağlayamazsınız. Geldiğiniz geleneğin büyük isimlerini anmaya kalktığınızda mesela Mahir Çayan için THKP/C'li, Deniz Gezmiş için THKO'lu, İbrahim Kaypakkaya için TİKKO'lu olursunuz. Bu isimdeki örgütler artık tarih sayfalarından silinse bile onları anmak suçtur. Kitapları serbestken, onlara yazılan kitaplar serbestken onları okumak isteseniz bile evinizde o kitaplarla basıldığınızda, o kitapların hepsi sizin terörist olmanıza neden olan kanıtlardır. Hadi diyelim o ülkenin başbakanı sizin yerinize düşünüyor olsun, eğer o düşünüyorsa bu isimleri ve siz de onun düşüncelerine ortak oluyorsanız, o ağlıyor ama siz ağlayamıyorsanız, o anıyor, o okuyorsa onların yazdıklarını ama siz yapamıyorsanız bunları, adalet bunun neresinde?

Bugün siz o başbakanı ve onun politikalarını eleştiriyorsanız marjinalsiniz, vatan hainisiniz ama o başbakan sizin görüşlerinizi eleştirme hakkını buluyorsa kendinde hatta daha ileri gidip sizin etnik kökeninize, dininize karışıyorsa, farklı dinlere ve kökenlere hoşgörüyle yaklaşmıyorsa ve siz bunları da ve böyle düşünen başbakanı da eleştiremiyorsanız adalet bunun neresinde?

Bugün uzun tutukluluk sürelerinden şikâyet eden bir başbakan ve aynı zamanda iktidardaki partinin genel başkanı eğer bunu değiştirmek istemiyorsa, laf edebiyatından öteye gidemiyorsa adalet bunun neresinde?

Eğer bir başbakan hukuktan ve adaletten bahsedip, Hizbullahçıları serbest bırakmayacak düzenlemeleri yapmıyorsa, devlet olarak Sivas davasında, Hrant Dink davasında yargıya yardımcı olmuyorsa, N.Ç. davasında olmaz böyle şey demiyorsa, tüm güç elindeyken hukuka adaletli olması için gerekli ayarları veremiyorsa adalet bunun neresinde?

Kendini siyasal yollardan, seçimle devirmek isteyenleri darbeci yapıyorsa eğer bir başbakan, mitinglere, grevlere hak olarak bakmıyorsa adalet bunun neresinde?

Kayıp binlerce insanın akıbetini araştıracağına söz veren bir başbakan eğer kayıpları aramak bir tarafa daha da artmasına engel olamıyorsa, ailelerin gözyaşlarını dindiremiyorsa, tamam diyelim çoğu kendi partisinden önceki olaylardı ama her cumartesi günü Galatasaray Meydanı'nda mağdur insanları polis teröründen korumuyorsa adalet bunun neresinde?

Kitap yazanlardan, araştırma yapan gazetecilerden terörist yaratılıyorsa eğer, devletin geçmişteki lekeleri, sorunları eğer bir şov malzemesinden öteye gidip çözüme kavuşmuyorsa adalet bunun neresinde?

Asimilasyon uygulamaya çalışıyorsa, kendi kafasındaki tek tip insan modelini hayata geçirmek istiyorsa eğer adalet bunun neresinde?

Bunlar gibi eminim zorlarsak yüzlerce adaletsiz durumu yazabiliriz. Adaletin o ülkeye uğramadığını görebiliriz. Sadece lafta bir adalet olduğunu artık o algılamayan beyinlerimize sokabiliriz. Orası yok hukuk devleti, şöyle adalet böyle adalet palavralarını sıkmayabiliriz. Şimdi bu kadar sorudan sonra, bu kadar adaletsizliğin üzerine nasıl bir kalkınma kurulabilir ki? Nasıl kalkınabiliriz ki? Bir insan bu kadar adaletsizliğin üzerine kalkınmanın olmayacağını anlayamaz mı? Temeli sağlam olmayan bir binadan ne beklenebilir ki? Herhalde laf edebiyatlarıyla, mağdur ağlak halleriyle, partilerine verdikleri isimle, herkesten dalgasını geçiyorlar.


**: Diyelim ki dedik ve böyle bir başbakanı hayal ettik hep beraber. Gerçek kurum, kuruluş ve kişilerle bir ilişkisi yoktur. Tamamıyla hayal ürünüdür. Yoksa bugün bizim ülkemizde adalet, hak, hukuk, insanların düşünce özgürlüğü ve diğer konularda hiçbir sıkıntı yoktur. Umarız bunları hayal ettik ama gerçek olmaz.

30 Kasım 2011 Çarşamba

AKP'nin Sol Muhalifleri Uyutma ve Sindirme Taktiği


Sol, darbelerde değil darbeden de önce bölündü maalesef. 1980 darbesinden önce 49 ayrı fraksiyonun (siyasi ve örgütlü grubun) olduğunu çok iyi biliriz. Aynı şekilde de o yıllardan bu yıllara kadar sol, hiçbir şekilde birleşememiştir. Tabi sol derken kimlerden bahsettiğimizi de belirtmemiz gerekiyor. Günümüzde kendini ulusalcı, sosyalist, komünist, vatansever olarak tanımlayanlar Türkiye'nin sol kısmını oluşturuyor. Şimdi bu noktada birkaç örnekle bunu açıklamak gerekiyor:

CHP: Bugünlerdeki CHP özellikle milletvekilleri üzerinden (Haberal ve Balbay'dan bahsediyorum) Ergenekon davası sanıklarını, Oda TV sanıklarını savunmaktadır.

İşçi Partisi: Özellikle partinin genel başkanı Doğu Perinçek üzerinden Ergenekon davası sanıklarını, Oda TV sanıklarını savunmaktadır.

Öğrenci Kolektifleri - ÖDP - Halkevleri: Özellikle ÖDP'nin ve Halkevleri'nin büyük örgütlenme içinde olduğu Hopa'daki olaylardan sonra ve Hopa protestolarında Ankara'da ve İstanbul'da çıkan olaylardan sonra üç farklı siyasi grup bu davalarda büyük bir direnç göstermektedir. Ayrıca Öğrenci Kolektifleri de tutuklu bulunan arkadaşlarına olan desteklerini sürekli sürdürdüklerini söylememiz gerekiyor.

BDP: İlk önce BDP'nin burada ne işi var diyebilirsiniz ancak BDP'nin etnik bir meseleden daha öte içindeki sosyalist etmene de değinmeden geçmek doğru olmaz. KCK tutuklamaları özellikle BDP'nin karşı karşıya olduğu büyük bir soruna dönüştü. Bu yüzden de öncelikle BDP; daha sonra da BDP'ye destek veren EMEP, EDP, EMEP, Sosyalist Gelecek Partisi Hareketi, EHP, SODAP, Köz tarafından eleştiriliyor.

* KCK tutuklamalarına ÖDP'nin de tavır koyduğunu belirtmekte fayda var.

TKP: Özellikle tutuklu bulunan üniversite öğrencilerinden yana tavır koyan bir tutum içindeler. Onun haricinde diğer sol grupların sorunları hakkında bir tutumları bulunmamaktadır.

SDP - Toplumsal Özgürlük Platformu: Hanefi Avcı'nın kitabından sonra Hanefi Avcı'yla birlikte tutuklanan isimler vardı anımsarsanız. Devrimci Karargah ile ilişkilendirilmeye çalışılanlar SDP'nin ve TÖP'ün üst düzey yöneticileriydi. Çoğu tahliye edilmekle birlikte hala bu davadan yargılanan isimler bulunmaktadır.

Bu örneklere baktığımızda, solun kendi içinde ne kadar bölündüğünü fark edebiliyoruz. Kimi kimine darbeci sıfatını yakıştırırken, kimileri de diğerlerine terörist diye ithamda bulunabiliyor. Bu davaları savunmak bir kenara, yargılamalara baktığımızda her davada da saçma sapan ilişkiler, ithamlar olduğunu görmek zor değil. Basına yansıyan polislerin kanıtları nasıl ayarladığı videolarından tutun da, basının terörist diye damgaladıkları insanların aslında izinsiz gösteriden tutuklandığına kadar ya da parasız eğitim istedi diye aylarca içeride tutuklu kalanlardan tutun da tek delil taktığı poşu olan öğrenciye kadar ya da Toplumsal Cinsiyetçilik dersi verdi diye tutuklanan öğretim üyesinden tutun da hükümeti yasal yollardan devirmeye yeltenen -ki demokrasi aslında tam da budur- kişilere kadar birçok saçmalık var ki. Görüşlerini bir kitapla belirtmiş olan yayınevi sahipleri veya görüşlerini ve araştırmalarını kendi köşelerinden veya yazdıkları kitaplardan açıklamış gazeteciler de cabası.

İşte tam bu noktada AKP'nin yapmış olduğu cinlikten bahsetmemiz gerekiyor. Ergenekon ve Oda TV davasından yargılananları kimi sol kesimler darbeci olarak adlandırırken, KCK, Hopa, Devrimci Karargâh’tan yargılananlar ise terörist oluyor. Aslında bunlar darbeci veya terörist demek, davalar sonuçlanmadan mümkün değil. Ama işte bu tam da AKP'nin cinliği olarak karşımıza çıkıyor. Kendi içindeki davalarla boğuşan örgütler kendilerine yapılanları haksızlık olarak görürken, diğer örgütlere yapılanları demokrasinin devamlılığı olarak görüyor. İlla ki bazı şeylere karşı çıkmak için o olayların içinde yer almanız gerekmez. Zaten sol olabilmek de bu olmalı. Gördüğünüz bir aksaklığı veya yanlışlığı hiç içinde yer almasanız bile eleştirmeniz gerekiyor. Sol dediğimiz olgu budur ve tüm hepsinden daha farklıdır. Eğer AKP'nin bizi uyutma taktiğini görebilirsek, AKP'nin fazla etkili olmadığı bir Türkiye'yi sağlayabiliriz. Ancak bu anlayış devam ederse, Murat Uyurkulak'ın Tol romanının en başındaki cümlede dediği gibi "Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi."

27 Kasım 2011 Pazar

Gazete Tirajlarına Akp Etkisi


AKP hükümetinin medya üzerinde boğucu bir baskı yaptığı bir gerçek.

Gazetecilerin işten atıldıkları, cezaevine sokuldukları, köşe yazmayı bıraktırıldıkları da saklanmayacak kadar bilinen bir hakikat. Gazete patronlarının mali kıskaç altına alınmak istendiği; alındığı; iktidara yakın işadamlarına devlet bankaları kredileriyle gazete-TV aldırıldığı da biliniyor.

Yani, medyanın AKP hükümeti döneminde yaşadıklarının başka örneklerini vermeye gerek yok. Peki bu durum tirajlara nasıl yansıdı?

Tiraj raporunu 09.12.2002-15.12.2002 tarihleriyle başlatıp 31.10.2011-06.11.2011 ile karşılaştırdık.

HÜRRİYET: 461 bin 504 tirajı varmış. Şimdi tirajı 404 bin 142. Fazla bir kayıp yok gibi gözüküyor. Ancak Hürriyet bu süreçte bir dönem 600 bin tiraja ulaştığını anımsatalım.

POSTA: 414 bin 382 olan tirajı 423 bin 400’e çıkmış görünüyor. Posta’nın da, Hürriyet gibi bu süreçte bir dönem 700 bin tiraja çıktığını hatırlatalım.

MİLLİYET: 280 bin 202’den 128 bin 891’e düşerek büyük bir tiraj kaybına uğradığı görülüyor. Bunun temel sebebi yayın çizgisinde son 10 yılda bir türlü istikrar gösterememesi olabilir mi?

SABAH: 384 binden 325 bin 554’e düştüğü görülüyor. Ancak bu rakamın bile şişirildiği iddia ediliyor. Bu nedenle bu gazeteyle ilgili doğru bir değerlendirme yapılamaz.

VATAN:  En büyük kayıplardan biri bu gazeteye ait. 273 bin 798’den 105 bin 822’ye gerilemişti. AKP hükümetine ilk yıllarda muhalefet olup son dönemde parti organı gibi çıkması bu büyük düşüşe neden olabilir mi?

AKŞAM: Sürekli kan kaybeden gazetelerden. 206 bin 966’dan 104 bin 913’e kadar gerilemişti. Bu gazetenin de son yıllarda yayın çizgisi konusunda kafa karışıklığı yaşaması bu tiraj kaybına neden olmuş olabilir mi?

STAR: Uzanların Star gazetesinin tirajı 353 bin 783 idi. Yandaş Star gazetesinin onca masrafa rağmen tirajı 119 bin 599.

SÖZCÜ: Tirajı 121 bin 129 idi. Sözcü’nün tirajı ise 217 bin 045.

AKİT: Herkese saldırması nedeniyle çarptırıldığı tazminat paralarını ödememek için “Vakit” kapatılınca çıktı. Vakit’in tirajı 55 bin 191 idi. Akit’in tirajı ise 3 bin düşük, 52 bin 727. AKP hükümeti bu gazeteye yaramamış görünüyor.

CUMHURİYET: 41 bin 014’ten 48 bin 804’e çıkmış tirajı. Ama böyle olağanüstü dönemlerde tirajını hep ikiye, üçe katlatan bu gazetenin 7 bin tiraj fazlası başarı sayılabilir mi?

RADİKAL: İsmet Berkan’ın Radikal’inin 46 bin 597 tirajı vardı. Eyüp Can’ın Radikal’i 31 bin 170.

MİLLİ GAZETE: Şaşırtıcı bir çıkış yapmış; 13 bin 153’den 50 bin 755 tiraja ulaştı.

YENİ ASYA: O da tiraj şampiyonu; 7 bin 688’den 52 bin 830’a yükseldi.

ZAMAN: Bu gazetenin bayi satışı 25 bin dolaylarında hala. Ama bir abone oyunuyla tirajlarıyla sürekli oynadıkları için sağlıklı bir değerlendirme yapmak güç, bu neden bir yorum yapmıyoruz.

TÜRKİYE: 122 bin 081’den 134 bin 975’e çıkmış.

TAKVİM: 131 bin 892’den 109 bin 155’ düşmüş.

EVRENSEL: 3 bin 537’den 5 bin 732’ye çıkmış.

Kaşif Kozinoğlu'nun Aydınlık'a Yazdığı Mektuplar

Hükümet bu mektupların basında yer bulamaması için oldukça yoğun bir şekilde çalıştı. Vicdani reddi ortaya attı bedelli çıkarttı yetmedi Dersim oyununu oynadı. Bir yandan bunları yaparken diğer bir yandan da mektupları yasaklamaya çalıştı ama Aydınlık Gazetesi çok önemli bir gazetecilik duruşuyla mektupları teker teker yayınladı. İşte karşınızda 16-17-18-19 Kasım tarihli Aydınlık Gazetesi kupürleri.
























24 Kasım 2011 Perşembe

Hükümet Dersim ve Askerlik Gündemiyle Neyi Saklıyor?

Medya manipülasyonu yazımın ilk bölümü askerlikle ilgiliydi, şimdiyse ikinci kısmı olan Dersim'e değinicem. Fakat sanıldığı gibi Dersim konusunu deşmek hatasına düşmeyip, bunu başka bir yazıya saklıycam. Bu yazıda asıl değinmek istediğim hükümet bu eski ve kör dövüşüne dönmüş tartışmaları bir anda hortlatarak neyi hedefliyor?

Medya manipülasyonu Kaşif Kozinoğlu'nun ölümü üzerine tasarlanarak başlatılmıştır.

Tarih:12 Kasım

Kozinoğlu 'şüpheli' bir biçimde ölür.

Tarih:13 Kasım

Kimseyi tatmin etmeyen ve 'şüpheli' yaftası giydirilen otopsi sonucu gazetelere yansır.

Tarih:15 Kasım 

Kozinoğlu'nun koğuş arkadaşlarından otopsiyi tekzip edecek açıklamalar gazetelerde yer aldı. Gerek Silivri de gerekse gelen ambulansta doktor bulunmaması ve yolda başka bir ambulansla doktor transferi olduğu söylenen transferin gerçekleştiği ortaya çıkar.

Tarih:16 Kasım

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz vicdani red açıklaması yapıverir.

Tarih:17 Kasım

Başbakan tarafından bedelli açıklaması yapılır.
Ve herkes sadece askerliğe odaklanarak beklemeye geçer.

Tarih:18 Kasım-21 Kasım

Aydınlık gazetesi Kozinoğlu'nun mektuplarını paylaşır.

Tarih:22 Kasım

Vicdani red aşağılanarak bedelli ilan edilir. Hem bedelli aklanır, hem Kozinoğlu ölümü unutturulur.

Tarih:23 Kasım
Mektup mevzusunun hortlaması riskine girilmeyerek, içinden çıkılmaz bir Dersim tartışması ortaya atılır başbakan tarafından. Dersim manipülasyonu sayesinde ise hem bedelli konuşulmaz hem mektuplar iyice unutturulur.

Dersim için başbakan tarafından yapılan özür konuşması irdelendiğinde de açıklamanın son derece sunice ve oy endeksli yapıldığıda net şekilde görülmektedir.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Hükümetin Askerlikle Gündem Oyalamaları

Son günlerde tartışılan askerlik ve Dersim katliamı üzerinden yapılan medya manüpilasyonunu yazmak istiyorum.
Bu yazıda vicdani redde ve bedelliye değinelim.

İlk olarak bedelli askerlik dillendirildi.. Profesyonel ordunun kurulmaya başlandığı bu yüzden sıcak bakılabilineceği fakat alt yaş sınırının 35 olacağı güvence edildi. 200bin kişinin yararlanacağıda eklendi. Fakat birkaç hafta sonra bir anda vicdani red su yüzüne çıktı. Bedelli unutuldu..

Aşağıdaki iki link iktidara en yakın olan gazeteler içerisinden en popüler olan ikisine ait.
Zaman ve Sabah
Tarih: 16 Kasım
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1202585
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/11/15/vicdani-ret-aciklamasi

Bu gazeteleri bilhassa seçtim. 'Gündemimizde olmadı' açıklamasında dikkati tekrar buraya çekicem. Şimdilik bu gazeteler dahil hepsinde vicdani red açıklamalarının çıktığını aklımızda tutalım.

Şimdiyse bedelli askerlikle ilgili ilk resmi açıklamaya bakalım;

Tarih:17 Kasım
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/11/17/bedelli-calismasi-bitti-haftaya-yasa-cikiyor

Gündem tam anlamıyla vicdani red üzerine yoğunlaşmış tepkiler artmışken bir anda yine terse yatırılıyor medya. Tam bir karmaşa hakim hem sosyal mecrada hem görsel mecrada hem de yazılı mecrada.

Bu sefer 5 gün sonra,

Tarih:22 Kasım
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19303120.asp

Erdoğan şov başlar, vicdani red yerden yere vurularak askere sahip çıkıldığı izlenimi verilir. Biraz peygamber ocağı, biraz Muhammed derken, gönül çeşmelerine dokunulur. Bakın biz her zaman olduğu gibi Türkiye'yi kucaklıyoruz. Askerlerimize haksızlık yapmıyoruz. Vicdani red gibi bir 'ahlaksızlığa' göz yummuyoruz.

Haksızlık yapılmıyorsa bedelli nasıl çıkıyor?

Şu iki bilgi bunun yeterli cevabı

Bedelliden faydalanacak kişi sayısı 400bin küsur

Gelir 13 trilyon lira

Muhafazakar parti bedelli çıkarıyor. Muhafaza ettiği değeri iktidarının ekonomik krizden etkilenmemesi için satıyor. Ama seçmen içini ferah tutsun en azından parasız yırtamıyorlar!

Fakat enteresan olan noktalardan biride Erdoğan'ın 'Gündemimizde olmadı' açıklaması.

Nasıl olmaz? 15 kasımda Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz açıklamadı mı? 5 gün boyunca bütün medyada bu tartışılmadı mı? Tüm gazete ve siteler bunu yazmadı mı?

Özgürlükçü parti vicdani reddi yerin dibine sokuyor. Özgürlük teması uçup gidiyor..

Yazıyı seçimden bir ay önce Erdoğan'ın bedelliye karşıyız açıklamasını yaptığı Mayıs 2011 ile Kasım 2011 tarihli bedelli tamam açıklamalarının bulunduğu videoyla yapıyorum.

http://www.guzelvideo.com/335-recep-tayyip-erdoganin-mayis-ayindaki-bedelliye-karsiyiz-yorumu.html

Devletin Dersim'le Yüzleşmesi Ne Kadar Samimi?

Bir zamanların kati suretle konuşulamaz konusu olan Dersim Katliamı artık konuşulur olmaya başladı, aynı diğer meselelerde de olduğu gibi. Kim suçlu, kim değil vs. bunlar tabi ki açılması gereken arşivlerin açıldığı vakit belli olacak. Tabii Genelkurmay, Türk Tarih Kurumu ve Başbakanlık arşivlerinin artık devlet tarafından açılması gerekiyor. Ancak bugün çok önemli bir olay yaşandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı belgelerle birlikte bir açıklamada bulundu. Ne kadar ölenin olduğunu, raporların altında kimlerin imzalarının bulunduğu açıkladı. Ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak özür diledi. Tam anlamıyla yapılması gerekenlerin en başında bu geliyordu ve sırada arşivlerin açılması meselesinin halledilmesi gerekiyor. Tabi bunun yanında CHP'nin içinde yer almış bakanların, milletvekillerinin -hatta çoğu bu partiye damgasını vurmuş isimler- adına CHP'nin de bir özür dilemesi gerekiyor. Hatta artık kendi içinde ulusalcı-milliyetçileri bir kenara koyup, çok iyi bir şekilde bu konuyu tartışması ve çıkan sonuçları da eğer ki özür dilerse, onunla birlikte açıklaması gerekiyor. Yani demokrasinin olabilmesi için, CHP'nin yaptığı yanlışı görebilmesi, halkına olan sorumluluğu bunu gerektiriyor. CHP'nin tavrını şu anda bekleyip, görmekten başka çaremiz yok.

Dersim'deki katliamda kafası koparılan
biriyle, kafasını koparan askerlerin fotoğrafı
Şimdi devlet yani hükümet yine yani AK Parti özürle birlikte önemli bir adım etti demiştik. Daha sonra bu konuyla ilgili yapılması gerekenleri de kendi fikirlerimizle birlikte söylemiş olduk ama bir de bu tür meselelere başka bir taraftan bakmakta da işin özünü kavramak açısından büyük bir yarar var.

Bizim tarihimizde tek bir katliam yok maalesef. Dersim'in üstüne daha tam anlamıyla bilemediğimiz Osmanlı Devleti'nin yaptığı Ermeni ve Süryani katliamları var (her ne kadar Osmanlı'nın yapmış olduğu katliamlar da olsa yeni kurulan Türkiye'nin büyük sorunlarından olmuşlardır). Maraş, Çorum, Sivas katliamları da var. Ayrıca siyasi olarak 1 Mayıs, Bahçelievler katliamları; yine Dersim'le bağlantılı Zini Gediği katliamı; 2000'lerin gerçekleşen olan Hayata Dönüş Operasyonları; Kürt halkına karşın gerçekleşen köy boşaltmalar ve yakmalar, Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın sivil Kürt halkına karşı yaptığı katliam gibi başka benzer olaylar ve katliamlar da mevcut tarihimizde. Tabi arada JİTEM ve derin devleti de unutmamamız gerekiyor. Şimdi bu saydıklarıma katılıp, katılmamak; olmuş ya da olmamış demeniz hiç önemli değil. Asıl gerçekleşmesi gereken olay bunların hepsinin konuşulması, belgelerin açılması suç veya suçlular var mı yok mu tartışılması gerekiyor. Geçmişimizle yüzleşmek için, artık gerçeklerden korkmamamız için, doğruyu yanlışı anlayabilmek için arşivlerimizi açıp, tartışmamız gerekiyor.

Buradan yine bağlantılı bir konuya da girmek gerekiyor. Sivas'taki insanları yakanlar yani -benim tanımlamamla- yamyamlar ve yamyamların avukatlarının nerelere geldiği, kimlerle işbirliği halinde olduğunu artık biliyoruz (en alttaki linkte bu haberi bulabilirsiniz). Artık devletin gelecekteki adımları bu konulara da bir açıklama getirmesi ve suçlu olduğu yerlerde özür dilemesidir. Aynı şekilde bu yamyamların ve avukatlarının kendileriyle alakalarını açıklamaları gerekiyor. Evet, kabul ediyorum Dersim'le ilgili devletin yani başbakanın çıkıp özür dilemesi büyük bir adımdır ancak AK Parti ucu kendilerine dokunan konularda da aynı kararlılıkla davranırsa eğer işte o zaman bunun ve bu diledikleri özrün ne kadar samimi olduğu anlayabileceğiz. Eğer ileri adımlar atılmazsa başbakanın özrü siyasal bir şova, o açıklamayı dinleyenlerin göz yaşları da timsah göz yaşlarına dönüşecektir. Bunun bir şov olup olmadığını artık bekleyip, göreceğiz. Umarım AK Parti bu sefer bizi yanıltır da bir kez de olsun samimi olduğunu belli eder. Yoksa şov aynı şov olmaktan öteye gidemez.


Birgün yazarlarından Onur Caymaz’ın Sivas Katliamı ile ilgili haberi: http://bugeminezamandirburada.blogspot.com/2011/07/teshir-edecegiz-durmadan.html

20 Kasım 2011 Pazar

Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek

Jessica Williams, dünyanın röntgenini çekmiş. Tespitlerini ise "Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek" adını verdiği bir kitapta toplamış.

Aykırı Yayınevi'nden piyasaya yeni sürülen bu kitap, oldukça ilginç.

"50 gerçek" olarak adlandırılan aykırılıklar, yanlışlıklar veya sorumsuzluklar, ilk bakışta birbiriyle ilintili gözükmeyebilir. Ama her biri, dünyanın çivisinin üzerine bir balyoz gibi iniyor.

"Yokoluş"a doğru hızla sürükleniyoruz.

Kendi ikbalimiz için fır dönerken, bir de dünyanın nasıl döndüğüne bakalım...

İşte, dünyayı tersine çeviren 50 gerçek:

1- Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl

yaşıyor.

2- Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.

3- ABD ve İngiltere, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek erken hamilelik

oranına sahip.

4- Çin'de 44 milyon kadın kayıp.

5- Brezilya'daki Avon kadınlarının sayısı, asker sayısından fazla.

6- 2002'de idamların yüzde 81'i ABD, Çin ve İran'da gerçekleşti.

7- İngiliz süpermarketleri, müşterileri hakkında hükümetten daha fazla

bilgiye sahip.

8- AB'deki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon,

Afrika'nın yüzde 75'inin günlük geçiminden daha fazla.

9- 70'in üzerindeki ülkede aynı cinsten iki kişinin ilişkisi yasak, 9'unda

ise cezası ölüm.

10- Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 dolarında altında gelirle yaşıyor.

11- Rusya'da yılda 12 binin üzerinde kadın aile içi şiddet sonucunda

hayatını kaybediyor.

12- 1 yılda 13.2 milyon Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı.

13- Kara mayınları nedeniyle saatte bir insan ölüyor ve sakat kalıyor.

14- Hindistan'da 44 milyon çocuk işçi var.

15- Sanayileşmiş ülkelerde insanlar, günde 6-7 kg katkı maddesi yiyor.

16- Dünyanın en çok kazanan sporcusu golfçu Tiger Woods, yılda 78 milyon

dolar, yani saniyede 148 dolar kazanıyor.

17- Amerikalı 7 milyon kadın, 1 milyon erkek yeme bozukluğu çekiyor.

18- 15 yaşındaki İngilizler'in yarısı uyuşturucu kullanmış, dörtte biri

sigara içiyor.

19- Washington'daki lobi endüstrisinde 67 bin kişi, her seçilmiş kongre

üyesi için 125 kişi çalışıyor.

20- Motorlu araçlar dakikada 2 insanı öldürüyor.

21- 1977'den bu yana ABD'deki kürtaj kliniklerinde 80 bin şiddet ve taciz

vakası yaşandı.

22- Mc Donalds'ın altın kemerini tanıyanların sayısı, Hıristiyan tacını

tanıyanlardan fazla.

23- Kenya'da bir ailenin gelirinin üçte biri rüşvete gidiyor.

24- Dünyadaki yasadışı uyuşturucu pazarı 400 milyar dolar.

25- Amerikalılar'ın üçte biri, uzaylıların geldiğine inanıyor.

26- 150'den fazla ülkede işkence var.

27- Her gün dünya nüfusunun yedide biri, yani 800 milyon insan aç kalıyor.

28- Amerikalı siyah erkeklerin hapse girme ihtimali, yüzde 33.

29- Dünyanın üçte biri savaş halinde.

30- Petrol rezervleri 2040'da tükenebilir.

31- Sigara içenlerin yüzde 82'si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.

32- Dünya nüfusunun yüzde 70'i, bugüne dek hiç çevir sesi duymadı.

33- Silahlı çatışmaların dörtte biri, doğal kaynakları ele geçirmek için

yaşanıyor.

34- Afrika'da 30 milyon kişi AIDS.

35- Her yıl 10 dil ölüyor.

36- İntiharla ölenlerin sayısı, çatışmalarda ölenlerden fazla.

37- ABD'de her hafta ortalama 88 öğrenci sınıfa silah getiriyor.

38- Dünyada en az 300 bin düşünce suçlusu var.

39- Her yıl 2 milyon genç kız ve kadın sünnet ediliyor.

40- Silahlı çatışmalarda 300 bin çocuk asker savaşıyor.

41- İngiltere'de 2001 seçimlerinde 26 milyon kişi, Pop Idol'un ilk sezonunda

32 milyon kişi oy kullandı.

42- ABD, pornografiye yılda 10 milyar dolar harcıyor.

43- ABD, "haydut devlet" diye ilan ettiği 7 ülkeden 33 kat daha fazla askeri

harcama yapıyor.

44- Dünyada 27 milyon köle var.

45- Amerikalılar çöpe saatte 2.5 milyon plastik şişe atıyor, yani her üç

haftada bir Ay'a ulaşmaya yetecek uzunlukta şişe birikiyor.

46- Sıradan bir İngiliz, günde yaklaşık 300 defa kameraya yakalanıyor.

47- Her yıl 120 bin kadın veya genç kız, Batı Avrupa'ya satılıyor.

48- Yeni Zelanda'dan İngiltere'ye uçakla getirilen bir tane kivi, atmosfere

kendi ağırlığının 5 katı sera gazı salıyor.

49- ABD'nin, BM'ye 1 milyar dolardan fazla borcu var.

50- Yoksul aile çocuklarının psikolojik sorun yaşama ihtimali, zengin aile

çocuklarına göre 3 kat daha fazla

14 Kasım 2011 Pazartesi

Biraz Susalım da Müzik Çalsın

Kabul edelim blog epeyce bir politik ve de ayrıca toplumsal olaylara duyarlı hale geldi. Bunun yanında işin eğlence kısmını biraz ihmal ediyoruz. İşte böyle bir dönemde kendi dinlediklerimden yola çıkarak Türkçe ve diğer diller olmak üzere iki tane müzik kanallarının söylemiyle Top-20 diyebileyeceğimiz bir liste yaptım. İçinde tanıdıklarınız, tanımadıklarınız bir sürü isim var. Bir eleştirmen üslubuyla şu şundan daha iyi anlamında değil, sadece kendi dinleme zevkime göre oldu bu liste. İçinde bandrollü albümü olmayan isimler de var, yıllarını bu işe vermiş isimler de. Özellikle popülaritesi düşük, ama yine de bazılarının ismini duyduğunuz bir liste oldu. Mor ve Ötesi veya Duman gibi isimlerden özellikle uzak durup, alternatif bir şeyler olması için çabaladım. Artık "biraz susalım da müzik çalsın."

Bizden Top-20:
20. Ayça Şen
19. Kara Güneş
18. Nükleer Başlıklı Kız
17. Da Poet
16. Mira
15. Yora
14. Saian "Sakulta Salkım"
13. Jülide Özçelik
12. Mabel Matiz
11. Baba Zula
10. Direc-t
9. Siya Siyabend
8. Melis Danişmend
7. Can Bonomo
6. Alatav
5. Birsen Tezer
4. Jehan Barbur
3. Pilli Bebek
2. Bandista
1. Luxus

Dünyadan Top-20:
20. Clint Eastwood
19. Band of Horses
18. Boikot
17. Amparanoia
16. Inti-Ilimani
15. Max Richter
14. The do
13. Victor Jara
12. Nouvelle Vague
11. Humanwine
10. Oi Va Voi
9. Regina Spektor
8. Olivia Ruiz
7. Alberto Iglesias
6. Mercedes Sosa
5. Zaz
4. Farid Farjad
3. Yann Tiersen
2. Dutch
1. Beirut

Bunlar da Var: Listeye koymadığım daha usta isimler...
Hüsnü Arkan, Kardeş Türküler, Tanju Duru, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Arto Tunçboyaciyan, Aynur Doğan.

13 Kasım 2011 Pazar

BDP'nin Siyasetsizliği

Özellikle bu seçimlerdeki bazı adaylarıyla heyecan yaratan ve özgürleşme yönünde(kendi siyaset yapısı içerisinde) büyük bir adım attığını düşündüğüm ve beklenti içerisine girdiğim bir partiydi bdp. Fakat seçimden bu yana yaşadığımız olaylar karşısındaki siyasetsizliği bdp'nin özgür olmadığını, olamadığını, korktuğunu göstermektedir.

Silahsızlanma sürecinin bitmesi ve başlaması yönündeki emarelerin arttığı dönemlerde nedense koyu bir siyasetsizliğe sürüklenmekte bdp, onların yerine pkk'nın yönetici kadroları fikir beyan etmekte icraat göstermekte ve muhattap alınmaktadır. Zira bdp kürt halkının temsilcisi olduğu iddiasında iken böylesine kritik dönemlerde bayrağını pkk'ya devretmesiyle bu noktada kendisini çözümün anahtarı olmaktan çok uzağa taşımaktadır.

Bunun yanında Abdullah Öcalan'ın dinlenmesi konusunda fikirler beyan etmiştir. Eğer ki kendini 80 darbesinden bu yana tahammülsüz çileler çeken Kürt halkının özgürleşmesini sağlayacak merci olarak gören bir parti Öcalan'ı muhatap almaya çağırıyor ise devleti, burada büyük bir siyasetsizlik vardır. Öcalan tüm sorunları şiddetle çözebileceğini zanneden bir örgüt lideridir. Öcalan net fikirleri olmayan liderlik vasıfları zayıf ve sözlerinin fikirlerinin tutarsızlığı ile Kürt halkının önderi olamayacak onları özgürleştiremeyecek bir şahıstır. Bunun için en basit örnek kemalizm üzerine söylemleridir. Kaldı ki bunun yanında şiddetten yakınan bir örgüt olup çözümü salt şiddetle arayan bir örgüt liderini muhatap kabul ettirmeye çalışmak başlı başına bir tutarsızlıktır.

Demokrasiyi ve özgürlüğü ağzından düşürmeyen bdp vekilleri öldürülen Hikmet Fidan'ın neden arkasında durmamıştır? Neden onun peşine düşmemiştir ya da aralarına almamıştır? Bu cinayete neden karşı çıkamamıştır? Neden Kemal Burkay gibi isimlerle ortak çalışmalarda bulunmamış yahut bulunamamıştır?

Tutarsızlıklarının yanı sıra siyasetsizlik noktasına da değinmekte fayda mevcuttur. Her fırsatta birbirinden farklı özerklik yapıları ve dünyadan terör örnekleri dışında tek bir yeni düşünce ortaya koyamamış, kendilerince meşru olmayan Kürt halkını meşrulaştırabilecek hiç bir pozitif katkıda bulunmamışlardır. Bir yanda anaları gösterip silahlar sussun demiş diğer yandan Öcalan dinlensin demiştir. Bdp tarafından verilen en meşhur örnek ise; dünyada hiç bir terör örgütü silahla bitmemiştir. Madem solcu bir parti addediyorsunuz kendinizi madem eşitlikçi, gerçekçi ve objektif bakış açısını benimsiyorsunuz peki o zaman neden bu örneğinizin diğer boyutunu gözler önüne sermekten çekiniyorsunuz; dünyada hiç bir terör örgütü silahla zafer kazanamamıştır.

Yaratıcılık ve aktivizm noktasında da oldukça yetersiz gözükmektedir bdp. Son kullanma tarihi geçmiş; oturma eylemleri, sivil itaatsizlik, parti toplantısında özerklik ilan etmek gibi partiyi komik duruma düşüren ve ciddiye alınmaktan uzak noktaya düşüren unsurlarda kullanılmıştır.

Kürt kültürünün korunmasından bahsederken, bunun için hangi destekte hangi yaratıcı eylemde hangi yenilikçi bakış açısında bulunulmuştur? Kürt eserlerinin türkçeye çevrilmesinde darbe öncesi Kürt hareketlerinin anlatılmasında ne gibi katkı ve desteklerde bulunulmuştur?

Kürt hareketini, darbe sonrası imiş gibi göstermek bir anlamda pkk ile yapışık göstermek Kürt halkını yanıltmak değildir de nedir? Bu zamana kadar statükodan en çok cefayı çeken Kürt halkını oyalamak ve statüko oyuncağı yapmak değildir de nedir? Tek çatı altında giriyoruz seçime birleşiyoruz yalanını söylerken terör karşıtı Kürt düşünürlerini ya da yapılanmalarının yok edilmesini sümen altı etmek hangi vicdana sığar? Pkk yapılanması ses getirmeye başladığı esnada 11 adet Kürt siyasi hareketinin ortak bildiri yayınladığı, 'silah çözüm değildir.' fikrindeki metni halkından saklamak dile getirmemek barışın nesine katkıdır? En önemlisi yürekli olarak korkmadan ne terörün ne de devletin oyuncağı olmadan halkını düşünen yahut barışı düşünen yenilikçi siyaset yapan tek bir üye bulunmamaktadır bdp içerisinde.

Bir Türk olarak Kürt halkının temsilcisinin bdp olarak lanse edilmesinden derin bir üzüntü duymaktayım. Kültür korunsun, tek tipleştirme ve asimilasyon bitsin derken diğer tarafta karşıt sesin kanla susturulması kültürün dile getirildiği kadar önemsenmemesi. Bdp'yi çözümden çok paranın, silahın, bölge güçlerinin oyuncağı yapmaktadır. Devlet tarafından öldürülen Kürtlerin bir kezde umutlarını kendi içlerinden çıkanlar öldürmektedir.