30 Kasım 2011 Çarşamba

AKP'nin Sol Muhalifleri Uyutma ve Sindirme Taktiği


Sol, darbelerde değil darbeden de önce bölündü maalesef. 1980 darbesinden önce 49 ayrı fraksiyonun (siyasi ve örgütlü grubun) olduğunu çok iyi biliriz. Aynı şekilde de o yıllardan bu yıllara kadar sol, hiçbir şekilde birleşememiştir. Tabi sol derken kimlerden bahsettiğimizi de belirtmemiz gerekiyor. Günümüzde kendini ulusalcı, sosyalist, komünist, vatansever olarak tanımlayanlar Türkiye'nin sol kısmını oluşturuyor. Şimdi bu noktada birkaç örnekle bunu açıklamak gerekiyor:

CHP: Bugünlerdeki CHP özellikle milletvekilleri üzerinden (Haberal ve Balbay'dan bahsediyorum) Ergenekon davası sanıklarını, Oda TV sanıklarını savunmaktadır.

İşçi Partisi: Özellikle partinin genel başkanı Doğu Perinçek üzerinden Ergenekon davası sanıklarını, Oda TV sanıklarını savunmaktadır.

Öğrenci Kolektifleri - ÖDP - Halkevleri: Özellikle ÖDP'nin ve Halkevleri'nin büyük örgütlenme içinde olduğu Hopa'daki olaylardan sonra ve Hopa protestolarında Ankara'da ve İstanbul'da çıkan olaylardan sonra üç farklı siyasi grup bu davalarda büyük bir direnç göstermektedir. Ayrıca Öğrenci Kolektifleri de tutuklu bulunan arkadaşlarına olan desteklerini sürekli sürdürdüklerini söylememiz gerekiyor.

BDP: İlk önce BDP'nin burada ne işi var diyebilirsiniz ancak BDP'nin etnik bir meseleden daha öte içindeki sosyalist etmene de değinmeden geçmek doğru olmaz. KCK tutuklamaları özellikle BDP'nin karşı karşıya olduğu büyük bir soruna dönüştü. Bu yüzden de öncelikle BDP; daha sonra da BDP'ye destek veren EMEP, EDP, EMEP, Sosyalist Gelecek Partisi Hareketi, EHP, SODAP, Köz tarafından eleştiriliyor.

* KCK tutuklamalarına ÖDP'nin de tavır koyduğunu belirtmekte fayda var.

TKP: Özellikle tutuklu bulunan üniversite öğrencilerinden yana tavır koyan bir tutum içindeler. Onun haricinde diğer sol grupların sorunları hakkında bir tutumları bulunmamaktadır.

SDP - Toplumsal Özgürlük Platformu: Hanefi Avcı'nın kitabından sonra Hanefi Avcı'yla birlikte tutuklanan isimler vardı anımsarsanız. Devrimci Karargah ile ilişkilendirilmeye çalışılanlar SDP'nin ve TÖP'ün üst düzey yöneticileriydi. Çoğu tahliye edilmekle birlikte hala bu davadan yargılanan isimler bulunmaktadır.

Bu örneklere baktığımızda, solun kendi içinde ne kadar bölündüğünü fark edebiliyoruz. Kimi kimine darbeci sıfatını yakıştırırken, kimileri de diğerlerine terörist diye ithamda bulunabiliyor. Bu davaları savunmak bir kenara, yargılamalara baktığımızda her davada da saçma sapan ilişkiler, ithamlar olduğunu görmek zor değil. Basına yansıyan polislerin kanıtları nasıl ayarladığı videolarından tutun da, basının terörist diye damgaladıkları insanların aslında izinsiz gösteriden tutuklandığına kadar ya da parasız eğitim istedi diye aylarca içeride tutuklu kalanlardan tutun da tek delil taktığı poşu olan öğrenciye kadar ya da Toplumsal Cinsiyetçilik dersi verdi diye tutuklanan öğretim üyesinden tutun da hükümeti yasal yollardan devirmeye yeltenen -ki demokrasi aslında tam da budur- kişilere kadar birçok saçmalık var ki. Görüşlerini bir kitapla belirtmiş olan yayınevi sahipleri veya görüşlerini ve araştırmalarını kendi köşelerinden veya yazdıkları kitaplardan açıklamış gazeteciler de cabası.

İşte tam bu noktada AKP'nin yapmış olduğu cinlikten bahsetmemiz gerekiyor. Ergenekon ve Oda TV davasından yargılananları kimi sol kesimler darbeci olarak adlandırırken, KCK, Hopa, Devrimci Karargâh’tan yargılananlar ise terörist oluyor. Aslında bunlar darbeci veya terörist demek, davalar sonuçlanmadan mümkün değil. Ama işte bu tam da AKP'nin cinliği olarak karşımıza çıkıyor. Kendi içindeki davalarla boğuşan örgütler kendilerine yapılanları haksızlık olarak görürken, diğer örgütlere yapılanları demokrasinin devamlılığı olarak görüyor. İlla ki bazı şeylere karşı çıkmak için o olayların içinde yer almanız gerekmez. Zaten sol olabilmek de bu olmalı. Gördüğünüz bir aksaklığı veya yanlışlığı hiç içinde yer almasanız bile eleştirmeniz gerekiyor. Sol dediğimiz olgu budur ve tüm hepsinden daha farklıdır. Eğer AKP'nin bizi uyutma taktiğini görebilirsek, AKP'nin fazla etkili olmadığı bir Türkiye'yi sağlayabiliriz. Ancak bu anlayış devam ederse, Murat Uyurkulak'ın Tol romanının en başındaki cümlede dediği gibi "Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder