7 Kasım 2011 Pazartesi

AKP'nin İnşaat ve Demokrasi Sınavı


AKP'yi iki açıdan konuşmak ve değerlendirmek istiyorum bu yazımda. İlki AKP'nin övündüğü inşaatçılık mantığı ve ikincisi ise AKP'nin demokrasi sınavı.

İlk olarak AKP'nin yaptığı inşaatları düşündüğümüzde ve gördüğümüzde Avrupa'nın en büyük adalet sarayı Çağlayan'da açıldı. İzmir'in de içinde olduğu otoyollar yapıldı (İzmir'deki otoyol 20 küsur yıldır yapılamamıştı). Hızlı tren projesi son yıllarda başladı ve oldukça hızlı ve iyi bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. TOKİ hiç olmadığı kadar değerli bir kurum haline geldi, birçok bina yapıldı ve hâlâ yapılıyor. Ayrıca bu binalar için en küçük köyüne kadar suyu olmayan yer kalmadı. Çoğu ilde doğalgaz altyapısı kuruldu. Her köyün artık bir yolu oldu bu dönemde. İzmir'de belediyeyle birlikte metro projesi gerçekleştirildi. Üniversite öğrencileri için yurtların sayısı ve kapasitesi arttırıldı. Daha onlarca ulaşamadığım ve aklıma gelmeyen şeyler de yapıldı. Kimseler kusura bakmasın ama o popülist üstten bakan ulusalcılığımızdan ve milliyetçiliğimizden ve de kendi içine kapanık sosyalizmimizden uzaklaşıp, tüm bunların hakkını vermemiz gerekiyor. Kaba bir siyasetle hareket edip, haklıya hakkını teslim etmeme gibi bir tavır içinde olmamalıyız. AKP çok büyük işler başarmıştır ve yapacağını söylediği projeleri eğer yapabilirlerse, bu ülkenin altyapısına hiç görülmemiş bir yatırım yapmış olacaklar. Buna ben kendi içimde AKP'nin inşaatçılığı diyorum. İnşaatın bu kadar üst düzey bir noktaya geldiği bu dönemlerde heralde böyle olması da normaldir ve tüm bu yatırımları ayakta alkışlıyorum!

Şimdi alkışımızı verdik ve hakkımızı teslim etmiş olduk. Ancak bir de bu ülkenin demokrasisine bakmakta yarar var. 12 Eylül'ün anayasasında en çok eleştiri yapan AKP aynı zamanda bu anayasayı hep kendi lehinde kullanmayı bir görev bilmiştir. Sıkıştığı yerde 80'lerin ve 90'ların tekniğini çok güzel kullanan bir hükümetimiz var ne yazıkki! Parasız eğitim istedi diye terör örgütüyle ilişkilendirdiği gençler var maalesef. Hopa'da kendilerini protesto etti diye "ekmek bıçağını, çizgi film cd'lerini" terör örgütünün delili sayan bir savcılarımız var maalesef. Tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş eski yasadışı sol örgütler, bu apansız hükümet baskısı yüzünden tekrar gün yüzüne çıkıyor ve birilerinin haksız yere tutuklanmasına neden oluyor. Bugün her kitapçıda bulabileceğiniz Felsefelerin Temel İlkeleri veya Mahir Çayan'ın Bütün Yazıları kitapları sizi THKP-C sempatizanı yapıyor. Peki günümüzde artık THKP-C var mı diye sorarsanız, Mahir Çayan'a veya diğer sosyalistlere ve aydınlara saygı duyan başka partilerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz mevcut. Zaten kitaplarını her kitapçıda bulabileceğiniz bir insana da saygı duymanız, hukuksal olarak bir sorun yaratmaması lazım.


Bugün ovada siyaset yapmaya çalışan insanları sırf devlet politikalarından farklı düşünüyor diye, bugüne kadar eline silah almamış olmasına rağmen ve barışın yollarını arşınlamasına rağmen, (Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu gibi) bugün bu şekilde düşünenleri korkutmaya ve sessizleştirmeye çalışan bir demokrasi anlayışımız var. Bugün bir cemaatinin liderini eleştiren bir kitap yazdı diye (daha doğrusu daha tam anlamıyla yazılmamıştı) basılmadan, o kitabı toplayan ve yazarını tutuklayan bir demokrasimiz var. Aynı şekilde hükümeti devirmeye çalışmakla suçlu görülen sendikacılar, politikacılar var. Suçları ise, hükümeti devirmek için gösteri ve yürüyüş yapmak. Şimdi bir düşünün, beğenmediğiniz bir hükümetin iktidardan gitmesi için ne yapmanız lazım ki suçlu bulunmayasınız? Ki anayasal hak olarak gösteri yapabilir, eylem yapabilir ve hatta izinsiz bir şekilde basın açıklaması yapabilirsiniz. Ama birileri çıkıp, bunlar suç diyebiliyor. Size ise herhalde ağlanacak halimize gülmekten başka bir şey kalmıyordur böyle olunca. Hadi bunları geçelim siyaset-üstü olan konulara gelelim desek; önümüzde duran yüzlerce taciz, tecavüz, kadına karşı şiddet davaları var. N.Ç. gibi, Siirt'teki tecavüze uğramış ilkokul öğrencisi 4 kız çocuğu gibi, Ayşe Paşalı gibi. Şimdi bu mantıkla hareket eden bir siyasi partiyi inşaatçılığıyla ne kadar övüyorsam, aynı şekilde bunları yaptığı için, engel olmadığı için o kadar iğreniyorum.

 Son zamanların popüler bir konusu var: Anayasa. Herşeyin yapılacak olan yeni anayasayla düzeleceğini düşünüyoruz ve hayal ediyoruz. Tamam geçsin bu günler de, dayanırız diyoruz. Nasıl olsa yeni bir anayasa geliyor, yolda. Mutluyuz. Aslında hiç de umutlu değilim. Tüm bu olanlara karşılık, "maalesef oluyor böyle şeyler, anayasa böyle diyor." diyen bir hükümetimiz olsaydı, yeni anayasadan umutlu olabilirdim. Tüm olanlara "oh olsun" mantığıyla hareket eden meclisteki siyasal üstünlüğe sahip bir parti, nasıl demokratik bir anayasaya önayak olacak? Neyi, ne şekilde düşünecek ve neyi değiştirecek? Sırf değişti demek için değişecek bir anayasa bizi bekliyor gibi. Umarız haklı olmayız bu durumda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder