6 Ağustos 2011 Cumartesi

Biraz Bizden ve Biraz Kadın Sorunundan

Bir süredir yapmakta olduğum üniversite tercihleri yüzünden paylaşımlarda bulunamadım. Ama bu süre içinde de blog’un büyüme sürecine bakarsak gerçekten de doğru yolda olduğumuzu anlıyorum. Doğru arkadaşlarla tam da yapmak istediğimiz şeyleri yaptığımızı görünce ve yaptıklarımızın değer görmesi bizi her geçen gün mutlu ediyor ve şevkle bu blog’a sarılmamıza neden oluyor. Emin olun en küçük ayrıntıları bile elimizden geldiğince hesaplamaya çalışıyoruz. Ve bizimle birlikte bu blog’u destekleyen, takip eden, okuyan herkese minnettarız.

Şiddet mağduru bir kadın

Bu sıralar gündemden pek uzak kalmış olsam da bazı şeyleri takip etmeye çalışıyorum. Özellikle de ülkemizdeki kadın sorununu. Dayak yiyen, evden atılan, öldürülen kadınların sayısı arttıkça gündemde çok tartışılır bir konu olmaya başladı. Bir aralar elektronik kelepçe sistemi tartışıldı hatta fark ettiyseniz. Dayak atan veya boşanan kocanın, eşine ve çocuğuna şiddet uygulamaması için yani evin yakınlarında olup olmadığını kontrol etmek için geliştirilen bir sistem. Hani düşününce bir çözüm yolu olacağı görülse de birazcık noksan noktaları var. Geçen gün bir arkadaşımla vapurdayken bunun fantezini kurduk. Dedik ki şiddet kurbanı olan kadın İzmir Karşıyaka’da otursun. Dayakçı koca da eski eşinin peşine birini taksın ve nerelerde gezdiğini izletsin. Diyelim ki bu kadın vapurla karşıya Alsancak’a geçsin, bir alışveriş için veya sadece gezmek için. İşte o zaman, anlatmak istediğim tam da bu evin yakınlarında değil de biraz uzağında bu sistem işe yaramaz ve koca eğer eşini öldürmek istiyorsa orada da öldürür. Bu da sistemin eksikliğini bize gösterir.

Şiddet mağduru bir kadın daha.
Aslında sistemin eksikliğinden çok başka bir şeyi paylaşmak istiyorum. Çünkü bu konu hakkında çok tartışılması ve önemli önlemler alınması gerekiyor. Bunun için de akil adamlara ihtiyacımız oldukça fazla. Ancak geçen günlerdeki Diyanet’in sendikası olan Din-Bir-Sen başkanının açıklamalarını gördüyseniz oldukça garip açıklamalardı. Şiddet gören kadının polis yerine mahallenin imamına, muhtarına veya öğretmenine gitmesini söylüyordu. Çünkü polisin aile kurumunu sarsacağını savunuyordu. Polis aile kurumunu sarsıyor ancak atılan dayak aile kurumunu sarsmıyordu. Yani eski tabirle “Kocası değil mi? Sever de, döver de.” demeye kalkıyordu. Aile içindeki dayağın aile içinde kalmasını söyleyip, işin içinde dayak olsa da aile demeye devam ediyordu. Şiddet uygulayan kocayla, şiddet kurbanı kadını aile statüsüne koyuyordu. Aile birliğinden söz ederken dayağın bu birliği bozmayacağını söyleyip, kaybolan aile değerlerini de bu olaylardaki ayrılmaları örnek veriyordu. Daha birçok şey de zırvaladı aslında bu sendikanın başkanı. Zırvaladı diyorum çünkü saçmalıktan farksız dediği her şey. Bizler ölen kadınlar olmasın derken, dayak yiyen kadının aile ortamını bozmadan imama rağmen, muhtara rağmen dayak yemeye devam etmesini savunuyordu. Hani buraya kadar hep kadınlara yönelik söyleyen bu zat, dayakçı kocalara, eşlerinize şiddet uygulamayın dahi demedi. Yani kocalara yapmamaları gereken ya da yapmaları gereken şeyleri söylemedi. Aile kurumunun değerini yitirmesinin nedeninin aslında dayakçı kocalar olduğunu bile göremedi. E yani diyorum bir sürü şey zırvaladı ama soruna ilaç olmak yerine sorunun büyümesine neden olacak şeyleri önerdi. En iyisi bu adamın dediklerini unutalım gitsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder