3 Ağustos 2011 Çarşamba

Komutanların Emeklilikleri Üzerine



Nasıl, nereden başlayayım bilemiyorum. Öncelikle askerlere hiçbir zaman güvenmemişimdir ve de sevmemişimdir. Yanlış anlaşılmasın hiçbir askerle, hiçbir sorunum yok, iyi komutanların varlığını da inkâr etmiyorum ama o kurumu da bugüne kadar hiç sevemedim.

Geçen günlerde en üst rütbedeki komutanlar emekli olmak istediler. Kimisi demokratikleşme dedi, kimisi darbecilere karşı bir galibiyet saydı. Kimisi de AKP’nin artık her şeyin üstünde olduğunu. Ben ilk başta şöyle diyorum: Solculuk, askeriyenin alt edilmesine sevinmek değildir. Askerler bugüne kadar darbeler yapmışlardır, faili meçhullerde parmağı vardır          –90’lardaki Kürt sorunu meselelerinde– ama bu haberlere hiç sevinç duymadım.

Farkında değilsiniz ama Türkiye’de büyük değişimler oluyor. Öncelikle hukuk sistemine bakarsak HSYK önceden AKP’ye muhalifti. Hatta o kadar muhalifti ki hukuksuzluk yaparak muhalifliğini devam ettiriyordu. Hukuk sistemi artık bağımsız değildir nutku atmayacağım çünkü en baştan beri zaten bağımsız değildi. AKP’nin işine yarar kararlar veren savcıların ve hâkimlerin sürgün edilmesi doğalken; yeni HSYK yasalarıyla AKP’nin işine yaramayan kararlar veren savcılar ve hâkimler sürgün edilmeye başlandı. Medya patronlarına bakarsak eğer, önceden de hükümet karşıtı, en uçtaki gazeteciler işlerinden atılıyordu. Mahkemelerde yargılanıyordu ancak bu yeni medya düzeni sayesinde –yani hükümetin yeni medyası– artık uç olanlar isimlerin yanında Banu Güven, Can Dündar gibi ılımlı isimler de artık işlerinden atılmaya başlandı. Belki bir gün bu blog sitesi günde 10 bin tık alıp, birilerinin dikkatini çekerse bizi de susturmaya kalkabilirler. Ayrıca hukuk sistemindeki bir çarpıklığa bakarsak iddianamesi olmadan yıllarca hapis yatan insanları görüyorsunuz. İçeridekiler suçludur, suçsuzdur demiyorum ancak hiçbir şeyi şeffaf olmayan bir davada yıllarca hapis yatmak da büyük bir haksızlığa başlangıçtır. Ayrıca bu hapistekilerin hepsinin de hükümete karşı olması da büyük bir soru işaretidir. Devrimciler ve ulusalcılar bunları sorgulamak yerine maalesef kör dövüşünün içinde kendilerini yiyip bitiriyorlar. Ulusalcılar, tutuklu devrimcileri teröristlikle suçlarken; devrimciler de tutuklu ulusalcıları darbeci olarak suçluyorlar.

Asker meselesine gelirsek, askerlerin pasif bir durumda olması, hükümete bağlı kalması gerekir. Bir savaş ortamında ya da bir tehdit durumunda hükümetten görev alması beklenmelidir. Yani kısacası asker siyasete karışmamalı, kendi alanında ilerlemelidir. Bakın buraya kadar hukuku, medyayı ve askeri hep hükümete bağladık. Medyayı bir kenara bırakırsak hukukun ve askerin hükümete bağlanması en normal sonuçtur. Çünkü seçilen bir hükümetin hukuka ve askere yön vermesi gerekir. Çünkü o parti veya partilerin politikaları halk tarafından seçilmiştir. Ancak medyanın, hükümetin denetlenebilmesi için ve farklı sesleri duyurabilmesi için muhalifliğini kullanması gerekir. Egemenliğin millete bağlanması için, tek egemenin halk olması için halkın seçtiği hükümetin en büyük güç olması gerekir. Ancak bunun için de hükümetin hukuksal yollarla denetlenmesi gerekir. Hukukun yollarının buna açık olabilmesi gerekir. Eğer şimdiki gibi hukukun kendisini denetlemesine izin vermeyen bir hükümetin demokratikleşmesi imkânsızdır. Şimdiki hükümetin yaptıkları da diktatörleşme çabasıdır. Kendisinin denetlenemez olduğu bir ortam yaratmaktır. Gücüne güç katmaktır. Oradaki koltuklar millet tarafından verilir ve üstünde oturanlar millet yararına çalışır. Buradaki millet kavramı o hükümete oy veren çoğunluk değildir, aynı şekilde azınlığın da muhaliflerin de yararına çalışmak gerekir. Onları basında susturarak, iddianamesi olmayan davalarda tutuklayarak değil. Şimdiki hükümetteki çaba tüm sesleri susturmaya çalışmaktır ve bu emeklilik kararları da aslında komutanların bu duruma karşı olan demokratik tavrıdır. Askerin artık darbeleri tercih etmediğinin göstergesidir. Askerlik kurumunu benim gibi beğenmeyebilirsiniz ancak darbelere nasıl karşı duruyorsak diktatörlere de karşı durmamız gerekir.

1 yorum: