11 Ağustos 2011 Perşembe

Her Yanı Ayrı Bi’ Tezatlık

Afrika'daki açlık ve yoksulluk en üst noktada.
Bir tarafta Somali’ye yardım haberleri bir tarafta da Suriye’deki olaylar var gündemimizde. Gerçekten her ikisi de ayrı bir acı, ayrı bir dünya. Ancak ortada bunlara karşı tavır alan hükümetin –yani AKP’nin– tezatlıkları var.

Öncelikle Somali’ye bakarsak büyük bir insanlık dramı. Afrika kıtasındaki sefalet, yokluk hepsinin suçlusu da büyük devletler. Büyük devletler derken yalnızca ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya filan gelmesin. Biz de büyük bir devletiz ve biz de bu suça ortağız. Örneğin Sudan'da yüzyılın en büyük soykırımını yapan El Beşir’i yani Sudan'ın devlet başkanını ülkemizde gül gibi ağırlıyoruz. İnsanlık suçu işlemiş bu adamı eleştirmek yerine törenlerle karşılıyoruz. İsrail’e sesini yükselten bir başbakan herhalde Sudan’dan korkuyor olamaz. Bunun tek açıklaması olsa olsa Sudan'ı kullanmamamız olabilir. Biz de artık bir büyük devletiz. Büyük devlet derken büyük bir kapitalistiz. Biz de bazı şeyleri sömürüyor, bazılarına çıkarlarımız neyse ona göre davranıyoruz. Sudan'daki olayları görmeyip, Somali'ye yardım etmek devletimizin "Gariban halkların ve ülkelerin yanındayız." mantığına oldukça aykırı bir şey. Her şey kapitalist bir ülke olduğumuz gerçeğinde yatıyor. “Başbakanın Afrika İçin Başlattığı Kampanya” adlı yazıyı okuduysanız blogumuzdan, durumu zaten iyice kavramışsınızdır. Bu yüzden bu konuyla ilgili gerekli şeyleri söylemektense arkadaşımın yazdığı o yazıya aynen katılıyorum.

Suriye'deki isyan gün geçtikçe artıyor.

Suriye’deki olaylara gelirsek eğer, farkındaysanız Suriye’de muhalifler kendi seslerini iktidara daha doğrusu Beşar Esad’a duyurmaya çalışıyor. Esad’da sağ olsun duymamazlıktan geliyor bu sesleri ve tankla tüfekle muhaliflere saldırıyor. Suriyeliler de Türkiye sınırına kaçtığı için bu sorun artık bizim de sorunumuz oluyor bir yandan. Belki Suriye yerine Somali bizim komşumuz olsaydı ve Somali’deki soykırım hemen yanı başımızda yaşansaydı, hemen başbakanımız bu konuya el koymaya çalışırdı. Zaten bu farz edelim ki durumu kapitalizmin ne pis bir illet olduğunu bize anlatmaya yetiyor. Suriye’deki bu olaylara sessiz kalmayan başbakanımız, Esad’ı “halkının sesini dinlememekle” suçluyor. Ne garip değil mi?


Gaz bombaları bitiyor ama polisin gaz bombası terörü bitmiyor.

HES protestolarını yapanlar, hakları için sokağa çıkan öğrenciler, sendikal mücadelelerini sürdüren işçiler, işsizler, ÖSYM mağduru gençler, atanamayan öğretmenler ve daha da fazlası bir şeyler söylemek istediğinde her nedense susturuluyorlar, gaz bombasını yiyorlar. Hatta o kadar ki bir yıllık gaz bombası beş ayda bitebiliyor. Hatta başbakan “Gaz bombası atmayalım da, Suriye gibi mi olalım?” diyebiliyor bir televizyon programında. Bu sözün açıklaması aslında bunları susturmak için gaz bombası atıyoruz demek değil mi? Halkını susturan, konuşturtmayan bir başbakan nasıl olur da Suriye’deki durumu eleştirebilir? Gıkı çıkan –sosyalistleri veya ulusalcıları– iddianamesi olmayan davalarla yargılamaya çalışan, yıllarca nedensiz hapiste tutan veya tutulmasına razı olan bir başbakan nasıl oluyor da bu lafları Suriye için kullanabiliyor. Yanlış anlaşılmasın suçlu olanlar, içimizdeki darbeciler veya darbe şakşakçıları hemen yargılansınlar. Ancak bu yargılama adilce ve dürüstçe ve hatta herkese açık olsun. Ama bu tutuklamalar muhalefetin farklı kesimlerini susturmak gibi anlaşılmasın. Bir iktidar yüzde elli de altmış da almış olabilir. Ama bu oy oranı ne kadar çok olursa olsun diğer politik kesimleri bastırma aracı olarak kullanılmasın. Barajı geçememiş olan partiler susturulmasın. Çevreciler, lezbiyenler, gayler, transseksüeller, komünistler, sosyalistler, ulusalcılar, öğrenciler, işçiler, işsizler, memurlar, memur olamayan KPSS mağdurları, çiftçiler, esnaflar yani kısacası toplumun hangi kesiminden olursa olsun farklı düşünen tüm herkes, sesini dilediği gibi çıkarabilsin. Nasıl farklı kültürlere bizim zenginliğimiz diyebiliyorsa iktidar sahipleri aynı şekilde farklı görüşlerin temsiliyet hakkını da bizim gücümüz olarak addetsinler. Yoksa bunları yapmayıp, farklı sesleri gaza boğup, öldürmeye çalışanlar Suriye’deki olaylara sahip çıkarlarsa ya da Afrika’daki açlığa ve yokluğa işte o zaman her yanı ayrı bi’ tezatlık olur bu işin sonu. O zaman sizin bir siyaset vizyonunuz olamaz insanların gözünde ve bu da mağduriyetlerden yarar sağlama olur. Hiç de insancıl olmaz sonu.

 

Not: Yazar 11 Ağustos'ta yazdığı yazıda çok büyük bir bilgi hatası olduğunu kavrayıp, 21 Ağustos'ta yazısını düzeltmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder