28 Temmuz 2011 Perşembe

Demokratik Ol(a)mayan Kongo Cumhuriyeti

coltan maddesi
Bazı haber sitelerinde denk gelmişsinizdir.. Kongo'da kolera 279 insanı öldürdü haberlerine. UNICEF'in adeta konuşlandığı ancak en çok çocuk askere sahip olan ülkelerden biri olan aynı zamanda Demokratik Cumhuriyet ambalajına sahip olup resmi dili fransızca olan bir ironiler diyarı adeta Kongo.
Mütemadiyen her mevsim görürüz Kongo'da yüzlerce ölü insan haberini.. Ama UNICEF hep ordadır, UNESCO hep ordadır, Hollywood yıldızları basın ordusuyla birlikte her sene ziyaret eder, ilgi yoğundur. Fakat ilginin alakanın onlarca katı zayiat verilir. İyi hoş ama neden onca Afrika ülkesi içerisinde en çok ölüm, en janjanlı ambalaja sahip olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde?

Bunun sebebi hepimizin olmazsa olmazı olan Playstation, laptop, fotoğraf makinesi, cep telefonu gibi cihazların yapımında kullanılan tantalum genel adı altındaki coltan maddesidir. Dünya bilinen coltan rezervlerinin %90'ı Kongo'da bulunmaktadır. Hatta Kongo'nun sınır komşusu Ruanda'nın coltan madenlerini yağmalaması sonucu 2000 yılının Noelinde Playstation kıtlığının yaşandığıda bazılarımızca hatırlanacaktır.
Diğer yoğun sömürge saldırısı altında bulunan Orta Asya, Orta Doğu, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri gibi Kongo'da da yaşanan yağmanın baş müsebbibi meşhur şirketokrasidir.

Nedir şirketokrasi diye merak edenler için ufak bir parantez açmakta fayda var. Şirketokrasi; dünyaca ünlü su, gıda, petrol, mühendislik, elektrik, teknoloji şirketlerinin amansızca kar etmek amacıyla başta A.B.D olmak üzere büyük devletlerle içiçe olan yapıları sayesinde saydığım coğrafyalarda insan haklarını ihlal eden düzenin genel bir adıdır. Biraz daha açmak gerekirse; 42. A.B.D başkanı Bill Clinton'ın dışişleri bakanı George Schultz, Bechtel Corporation yönetim kurulu üyesi, savunma bakanı Casper Weinberger ise şirketin hukuk müşaviriydi.

Şirketokrasiye yardımcı olan etmenlerin başında ise binlerce gönüllüsü adeta aptal yerine konan Birleşmiş Milletler kuruluşları olan UNICEF, UNESCO gibi oluşumlardır. Diyeceksiniz ki, bunlar kar amacı gütmeyen yardım kuruluşları nasıl olurda insanlık suçu işlenmesinde katkıda bulunur? Bu gibi sözde yardım kuruluşlarının faydasının son derece az, yetersiz ve suça mahal verir şekilde olmasının sebebi yerel olmamalarıdır. Tabiki bu kuruluşların şeffaf mali yapıları mevcut. Ancak yerel kuruluşlar olmadıkları için, bağışlanan paranın çok büyük bir kısmı gönüllülerin temiz yiyecek içecek, yolculuk masrafları, en önemliside sigortalarına gitmektedir. Geri kalan meblağ ise ancak bir narkoz kadar etkili olabilmektedir. Kaldı ki bir çok itirafçı tarafından da dile getirildiği üzere meslek edindirme çalışmalarıysa tamamen baştan savma şekilde yapılmaktadır. Örnek olarak Amerika'dan Afrikaya getirilen gönüllü bir çift hayatlarında hiç tarımla uğraşmadıklarını ancak çiftçilik öğretmek üzere fakir çiftçilerin başına gönderildiklerini belirtmektedir. Bu gibi itiraf veya şikayetler sıkça yaşanmaktadır. Sonuçta yardım kuruluşları dünyaya şu mesajı verir; "Sizde bize katılın! Bakın Afrika ve Orta Doğu'daki çocukları ve hastaları kurtarıyoruz! Bize katılmıyorsanızda içiniz rahat olsun burda herşey yolunda!"

Gelelim Kongo'da yaşanan ölümlere.. BM araştırmaları tarafından Kongo'da 1998-2004 arası 4milyon insanın öldüğü belirtiliyor. Ayda 38.000, günde ise 1.250 insan ölümü Kongo için standarttır. Bu ölümlerin %70'i önlenebilir hastalıklar ve açlıklardan olmaktadır. Bu noktada da yardım örgütlerininde sadece göstermelik bir mecra olduğu görülmektedir. Komşu ülke Ruanda teşvik edilerek onlara silah satılarak Kongo üzerinde yerel baskı kurulması ve işgal altında tutulması sağlanmaktadır malum ülkelerce. Kongo'daki coltan madenlerinde mahkumlar çalıştırılmaktadır hiç bir ücret ödenmeden, burda da insan hakları ihlal edilmektedir. Böylece Ruanda tarafından işgal edilen ülkede ilk olarak yağmalanan madenlerde binlerce mahkum ya ölmekte yada firar etmektedir. Firar eden mahkumlarda küçük çocuklardan kadınlara kızlara kadar herkese tecavüz etmekte işgalci askerler tarafından yardım görülmekte desteklenmektedir. Vahşet öyle boyutlardadır ki tecavüze uğrayan kadınların gözleri kör olana kadar tuzla ovulmakta, kolları bacakları yakılmakta kesilmektedir. Bu ihlal edilen insan hakları zinciri toplum kültürünü de erozyona uğratmaktadır. Kültür erozyonunun yanında da yaratılmış olan açlık ve sefalet halkın yemek için kanuna aykırı bir şekilde maymun ve türevlerini avlamalarına sebebiyet vermektedir. Dünya mirası olan canlıların içerisindeki dağ gorillerinin neslide bu yüzden tükenmeyle karşı karşıya kalmıştır. İnsanları çaresizlikle suça yöneltmekte durumun ayrı bir trajik yanıdır. Tam anlamıyla hem içten hem dıştan bir çöküş ve kıyım yaşanmaktadır.

Sunulanı değil gerçek olanı görmek herşeyden önemlidir. Bahsi geçen yardım kuruluşları yapıları itibariyle temiz olsalarda kötüye, ölüme, savaşa, tecavüze, açlığa, hastalığa hizmet etmektedir. Bu kuruluşları değil bölgenin halkı tarafından kurulan yerel yardım örgütlerini dikkate almak ve onlara yardım etmek herşeyden önemlidir. Hele ki Amerika'nın Irak savaşına her sene 87 milyar dolar harcarken, bu miktarın yarısına yeryüzündeki herkese temiz su, yeterli besin, uygun sağlık koşulları ve temel eğitim sağlanabileceğini ortaya koyan BM raporları varken..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder